Kadir GURBETCİ

Blog

Caddede Satılık Araba

Kadir GURBETCİ

Şehirlere göç artıyor. Her hafta bir milyon insan daha iyi imkanlar için, doğduğu ve bir nevi geçmişini de arkaya bırakarak yeni yerlere umutla yelken açıyor. Artan yoğunlaşma, yöneten ve yönetilen için de zorlukları beraberinde getiriyor. Türkiye'de 1950'de kurulan Karayolları Genel Müdürlüğü'nün ilk parolası "Tekerlek geçsin yeter"di. Bu tarihten sonra, otoyollar, devlet yolları, il yolları olmak üzere 65 bin Km.'den fazla yol yapılmış. Son yıllarda bölünmüş yollarla, kayda değer konfor ve hız yakalanmış olup ölümlü kazalarda düşüş sağlanabilmiştir. Ulaştırma, bir ülkenin ekonomik gelişimini, refah seviyesini etkileyen başlıca unsurlardandır. Karayolu taşımacılığı, güzergah seçiminde esneklik sağlaması ve yolcu taleplerine fazlasıyla cevap verebildiğinden diğer taşıma türlerine göre daha hızlı gelişme göstermiştir. Ulaştırma modları arasında yük taşımacılığı yüzde 90, yolcu taşımacılığında ise yüzde 95 payı karayolu ulaşımı almaktadır. ABD ekonomisinin yüzde 20'sini ulaştırma sektörü oluşturmaktadır. Ülkemizde bu bağımlılığa paralel olarak, motorlu taşıt sayısı da hızla artmaktadır. Örneğin (2009 yılı) ABD'de her bin kişiden 800, Güney Kore'de 355, Japonya'da 590, Almanya'da 564, Türkiye'de 142 kişiye bir araç düşmektedir. Bu veriler, hızla gelişen ülkemizin gelişmiş ülkelerdeki araç oranlarına yaklaşacağının işareti olarak değerlendirilebilir. Bu genel bakıştan, İstanbul özelinde bazı mukayese ve tespitler yapabiliriz. İstihdamın yüzde 80'i ve nüfusun yüzde 70'i Avrupa yakasında oturmakta. Üç milyonu aşkın taşıtın iki milyonu otomobil. 15 milyondan fazla araçla yolculuk yapılıyor. Hareketli, dinamik bu şehir de otoyol ve cadde(ana arter) uzunluğu 4 bin iki yüz Km. Oysa bu oran Londra'da 8, Paris'te 9 bin Km. Yani diğer yol ve sokaklarla 30 Km. toplam kara ulaşım aksına sahip olsak da cadde "fakiri"olduğumuz anlaşılıyor. Peki! Kısıtlı ana arterleri gerektiği gibi faydalı kullanabiliyor muyuz? Önceki yazılarda kısmen temas ettiğimiz, otobüs duraklarına gelişigüzel park sebebiyle otobüslerin cadde ortasında indir-bindir yaptığı, ana arterin sol tarafına park yapılmasıyla da trafik akışının yavaşladığı vurgulanmıştı. Bu defa da işlek caddelerin en güzel yerlerinde satılık ve kiralık araçların varlığı ise, en iyimser ifadeyle vurdumduymazlık. Caddeler, kısa süreli parketme ve ortak kamusal alanlardır. Uzun süre kalma yerleri değildir. Bugün, araç kiralamak ve satmak için işgal edilen yol, yarın beklide mobilya satışı için (!) kullanılabilir. Nasıl olur? Ana "damar" tıkanıyor ve kan akışı yavaşlatılıyor. Şehir de yaşayan hiçbir fert bu "aymazlığı" yapamaz-yapmamalı aklından bile geçirememelidir. Almanya gibi her bin kişiden en az yarısının taşıt sahibi olduğunda ne yapacağız? Çekiciler, emniyet ve yetkililer daha hassas davranmalı, buna fırsat vermemelidir. Trafik, yük ve yolcu taşımacılığının ağırlık merkezini oluşturan "Ana akslar " her zaman açık tutulacak şekilde hareket edilmelidir. Karayolları Trafik Kanununa göre 82 TL. cezanın caydırıcı olmadığı anlaşılıyor. Trafikte en küçük ihlal, çarpan etkisi yaparak, geriye doğru sıkışıklığa sebebiyet vererek "şok "etkisi yapar. Otopark, kavşak, üst-alt geçitlerle iyileştirmeler yapılsa bile kullanıcı alışkanlıkları, kültürüyle bu hizmetler anlam kazanmaktadır. Medya, yönetim erki ve sivil toplum ortak hareket ederek, bilinç düzeyi arttırılabilir. Fiziki iyileştirmelerin önemi yadsınamaz. Ancak trafikte araç kullanmak, ortak kamusal alanlarda başkasının hak ve huzurunu öncelemek, ona zarar verecek şeylerden kaçınmak, şehirde "şehirli" gibi yaşamanın ilk şartı olsa gerek.