Kadir GURBETCİ

Blog

Ankara’nın 1 Lirası

Kadir GURBETCİ

Türkiye’de halkımızın çoğu şehirlerde yaşıyor. Yüzde 70’e varan bir oranla, köyler, mezralar, kırsal alanlar terk ediliyor ve büyük umutlarla daha iyi hayat şartları için şehirlere göç ediliyor. Yıllara sari planlamanın ( koruyucu hekimlik ) yeteri kadar olmaması, öngörüsüzlük, terör, siyasi istikrarsızlıklar, her alanda fırsat eşitsizliği bu durumu tetiklemiş görünüyor. Medeniyet inkişafı, rekabet, sosyalite ve vizyon geliştirmeye zemin hazırlaması gereken şehirler, çevre ve insan kaynağını adete eritiyor. Ülkemizde hizmetlerin tek elden planlı ve koordineli olarak yapılabilmesi, kaynakları israf etmeden, en uzak mahalleye (köye) kadar hizmet götürmek için 30 Büyük Şehir kuruldu. Temel amaç; hizmet kalitesi, bütüncül bakış ve yetki karmaşasının önüne geçmek. Başarılı da olundu/olunuyor. Son yıllarda ki sağlık, eğitim, ulaşım ve diğer gelişmeler, nüfus hareketlerini de dengelemekte, özellikle yerel otoritenin işini kolaylaştırmaktadır. Şehir ve şehir hayatını birçok yönüyle ele almak, müzakere ve mukayese etmek pek tabi mümkün. Biz biraz ulaşım üzerinde durmaya çalışalım. Geçen hafta Ankara Büyük Şehir Belediye Meclisi, Belediye uhdesinde bulunan bütün otoparklarda, 1 saat ücretsiz, 24 saat 1 lira uygulamasına karar verdi. Öncelikle hayırlı olsun. Ancak bu kararın Ankara’ya ve diğer şehirlere etkileri ilgililerce çok konuşulacağa benziyor. Başta İstanbul’da, her gün yaklaşık 500 yeni aracın trafiğe çıktığı, 4 milyondan fazla aracın olduğu, her bin kişiden 185’inin otomobil sahibi olduğu, 4 bin iki yüz kilometre cadde uzunluğu ( Londra 8 bin km), her özel araca 1.2 insan düştüğü ( 100 araca 120 insan), istihdamın yüzde 80’i, nüfusun 70’inin Avrupa yakasında oturduğu, AVM’ler dahil 800 bin otopark kapasitesinin sadece yüzde 10’unun Belediye şirketince işletildiği, ortalama yolculuk süresinin 49 dakika olduğu, yolculuk hareketlerinin artış gösterdiği devingen ve kısıtlı kapasiteyle bu uygulanabilir mi? Hayır! Hareket otoparkta başlar, otoparkta biter. Ulaşım yönetimini otopark yönetiminden bağımsız tutulamaz. Temel felsefe, insanın toplu taşıma kullanması ve ulaşım modları arası entegrasyondur. Açık ve katlı otoparklar uygun fiyat, Parket- Devamet (P+R Park and Ride) noktaları toplu taşımayı destek için çok uygun fiyat, yol üstleri ise devingenliği artırmak, ticareti geliştirmek ve uzun süre kalmayı önlemek için caydırıcı fiyat politikasıyla işletilmesi hemen her ülkede uygulanan bir metottur. Ayrıca şehir bölgelere ayrılarak; merkez caydırıcı, 2. Merkez nornal, 3 merkez yani dış çeperler çok uygun fiyatla şehir nefes aldırılabilir. Kısaca, kapasite düşük, araç arzı da fazlaysa, dinamik fiyatlandırma politikasıyla, daha rasyonel yönetim sağlanabilir. Londra’da şehir merkezine giriş en az 10 paundtur. ( 50 Tl) Park ücreti hariç. California Üniversitesi’nden Donald Shoup’un  “ The High Cost Of Free Parking “ ( Ücretsiz Parklanmanın Yüksek Maliyeti ) kitabında;  ‘çevre kirliliği, trafik problemi, illegalite, kargaşa ve verimsiz arazi kullanımını tetikler, sözü bize yabancı konular değil. Bir de “ ücretsiz park yoktur, park yerleri iktisadi bir ara üründür ve gereği gibi fiyatlandırılmıyorsa, mutlak kapasite problemi ortaya çıkar. Algısı hoştur, güzel hissettirir ancak SÜRDÜRÜLEBİLİR değildir.” Cümlesi konumuza ışık tutacak mahiyettedir. Ayrıca bu alışkınlıkların başka uygulamalarda farklı beklentileri doğurması mümkün, değiştirilmesi de zordur. Bir liralık otoparka daha ziyade; valeler, galeriler, yol üstü araç satıcıları ve akşama kadar aracım kapının önünde 30 liraya çakılı kalsın düşüncesinde olanlar hakim olurlar ve şehre ciddi bir maliyet yüklerler. Ticaret erbabının müşterisi azalır, stres ve vandalizim artar, egzost emisyonu ( hava kirliliği) ve yakıt sarfiyatı vb. artar. Avrupa Park Birliği raporuna göre; “Barselona’nın trafik sıkışıklığının neredeyse yarısı park yeri aramadan kaynaklanıyor “ sözü iyi bir örnek olsa gerek. Siyasi olarak da bu ve benzer kararların, diğer şehirlere emsal teşkil etmesi, çarpan etkisi, algı yönetimi ve yeknesaklık açısından da yerel otoriteleri zor durumda bırakabilir. Ankara’da bu uygulama öncesi ve sonrası farklılıklar belirgin olarak görülecektir. İlgili disiplinlere tez konusu olabilir. Şehirler ortak yaşama alanlarımızdır. Her vatandaşın kentin imkanlarına huzur içinde erişebilmesi gerekir. Şehirlerde yaşayanlar da; birlikte yaşama kültürünü benimsemiş, farklılıkları zenginlik kabul eden, zorlama olmadan fikirlerin müzakere edilebildiği, aksaklıkların ilgililere iletilmesinde duyarlılık gösterebilen, şehrin faaliyetlerine katılarak “ ŞEHİRLİ “ vasfını almış, nazik ve komşuluk hukukunu benimsemiş fertlerle zorlu şehir hayatı daha kolay ve sürdürülebilir olacağı açıktır. Güven ve ümidimiz devam ediyor..