Kadir GURBETCİ

Blog

Yerli Araba Sevdamız

Kadir GURBETCİ

Türkiye, uzun yılların ihmal, israf ve plansızlığını üzerinden atabilmesi için; herhalde istikrarlı olmak şartıyla yirmi yıl daha geçmesi gerekir. Çocukluğumuzda Türkiye'nin araba yapıp yapmadığını, markasının olup olmadığını tartışır;sonuç da yapamadığın da karar kılıp, mahcup, kızgın, özgüven zafiyeti için de evlerimize dağılırdık. "Biz yapamayız, biz anlamayız" türden sözlerle ilgili hemen herkesin söyleyecek çok sözü vardır. Biz, sadece "arabalar" dan bahsedelim. Ülkemiz de, fosil yakıtlı motor üretimi dünyadan 60 yıl sonra 1967 yılın da üretime başladı. 1961 yılında dört buçuk ayda iki adet üretilen ve halen çalışabilen Devrim otomobilini yaptığımız da Japonya emekleme, Güney Kore'nin esamesi okunmuyordu. 1964 de seri üretime geçilecekti. Ne yazık ki harici güçler, Türkiye'deki uzantıları, "yüz metre gidebildi" diye yaygara koparan basın, o dönemin dirayetsiz koalisyon hükümetleri sebebiyle belki "Toyota, Hyundai, Kia.. "gibi Dünyaca bilinen markalarımız oluşacaktı. "Kaybedilen, tecrübe(knowhow), istihdam,özgüven ve diğer bilgi ve teknolojik üretimlere yapacağı katkı da cabası... Halen, ülkemiz de 55'den fazla marka ve 500'den fazla değişik kasalı araç var. Otomobil yan sanayi çok gelişmiş durumda. Üretilen araçlar, dünya pazarlarına rahatlıkla satılıyor ve istihdam ve ihracatımıza ciddi katkı sağlıyor. Ama, bir çok konuda olduğu gibi neden bizim araba markamız yok? Olabilir mi? Tutar mı? 1-Hazır bir araba markası almak: Bu mümkündür; maliyeti, piyasa algısı, fabrikası ve tedarikçilerin bulundukları yer, işletme ve personel yapısı gibi parametrelerin satın almaya değer olması gerekir. Ayrıca ne derece, bizim diyebileceğimiz, araba markası algı ve tatmini oluşturur. Tartışılır. 2-Yeni model ve marka çıkaralım: Bu da mümkündür, fakat; fabrikayı kurmak, kalifiye personel, teşvikler arazi, yan sanayi desteği, işletme sermayesi gibi daha bir çok enstürmanı bir araya getirmek gerekir. Bütün bu ve benzeri konuları koordine etmekten zor olan, arabanın yurt içi ve dışında en az 100 bin den fazla satılabiliyor olmasıdır. Ortalama, AB üyesi ülkelerde iki kişiden birinin, Türkiye de yaklaşık beş kişiden birinin aracının olması bir avantaj teşkil edebilir. Ama, 55 araba markasının varlığını unutmamak gerekir. Türkiye'de üretilen bir markanın sadece bir model ve kasasının 30 bin satabiliyor olması, tezimizi doğruluyor. Kısaca, müşterinin “Kral” olduğu günümüz de, iç ve dış piyasa da minimum 100 bin araç satılması halin de başa baş noktası yakalanabilir ve sermaye sahibi “elini taşın “altına koyabilir. 3-Elektrikli araçlar: Türkiye; fosil yakıtlı araç ve motorlardaki gecikmişliğini, elektrikli araçlar da telafi edebilir. Ülkemizde üretilen, Renault Fluence modelinin iç piyasada olduğu gibi ihraç da ediliyor olması önemli avantajdır. -100 km de, yaklaşık olarak benzinle 25, Motorin 18, elektrikli araçla 3 liraya seyahat edebilirsiniz. -CO2(Karbondioksit) salınımı; elektrikli araçlar da 0,kömür de 108, lpg de 58, dizel motorda 139 dur. Motorlu taşıtlar, dünyadaki CO2 emisyonunun yüzde 13'ünü oluşturmaktadır. -On yıl içinde dünyadaki mevcut araç kapasitesinin yüzde 10'u elektrikli araç olacağı öngörülüyor. Bir çok markanın elektrikli araçlara yatırım yapıyor olması; çevre faktörü,ekoloji,yenilenebilir enerji, fosil yakıtlara olan bağımlılığın azalması, insan sağlığına etkisi gibi bir çok faydayı da beraberinde getirmektedir. -Avrupa ve Türkiye de ortalama şehir içi seyahat 60 km dir. 2050 de Dünya nüfusunun, yüzde 70'i şehirlerde yaşayacağı tahmin edildiğinden, elektrikli araçların sessiz ve sıfır emisyon oluşturması insan sağlığına katkısı yadsınamaz. Üstelik elektrikli araçların şarjları; ev, işyeri, benzin istasyonları, ortak alanlar, otoparklar, caddeler gibi alanlarda, standart ve hızlı şarj şeklinde yapılabilmektedir. -Almanya da, elektrik firması Rwe ile önemli otopark şirketi Apcoa arasında şarj üniteleri montaj ve işletmesiyle ilgili anlaşmalar yapıldı. Londra da, geçen yılbaşından beri bazı yollar, sadece elektrikli araçlara ve düşük emisyonlu araçlara tahsis edildi. (Low emission zone-lez-) Lizbon da, 2011 yılında bin 350 cadde ve sokaklar başta olmak üzere şarj istasyonu kuruldu. Hükümetin de ciddi desteği var. Amsterdam da,elektrikli araçlara üç yıl otopark ve şarj ücreti bedelsiz. Dünyadan örnekleri arttırmak mümkün. -Araçlar, ortalama 22 saat park, 2 saat seyir halinde olmaları sebebiyle, ev ve işyerlerinde rahatlıkla şarj edilebilir. Gece tarifesiyle de, Lityum-iyon aküler daha da ekonomik doldurulabilir. Sadece, bir bakış açısı kazandırmak ve mukayeseli olarak anlatmaya çalıştığımız, Türkiye de yerli araba ve markası sevdası; kahvehaneden Bakanlığa kadar bir çok yerde konuşulmaktadır. Yakıtının; temiz, çevreci ve uygun fiyatta olması çok cazip. Enerjideki yurtdışına bağımlılık düşer, bütçe açığı azalır. Ne dersiniz? Elektrikli araçların artmasıyla motor gürültülerini özleyip(!) korna sesleriyle açığı kapatmak isteyeceğimiz günler gelir mi?