Bir oy, küresel barış ve gelecek
Kadir GURBETCİ10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok az süre kaldı. İlk defa halkın endirekt değil de, doğrudan Devlet Başkanını özgür iradesini kullanarak belirleyeceği tarihi bir seçim olacak. Bir nevi “yarı başkanlık” dönemine geçilecek. Türk siyasi tarihinde, önemsiz hiçbir seçim hatırlamıyorum. 30 Mart yerel seçimi, Cumhurbaşkanlığı seçiminin akıbeti açısından önemliydi. Bu seçim de, 12 yıllık AK Parti iktidarının Lideri “siyasi fenomen” ve “karizmatik lider” Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kariyerini belirleyeceği bir yarış olacak. Şüphesiz 2015 Genel Seçimleri, 10 Ağustos seçimlerinin etkilerini de taşıyacaktır. AK Parti siyasi anlayışını sürdürebilmesi için, ikinci aşama olan “ Köşk seçimini” de kazanmak zorundadır. Yasaların Cumhurbaşkanına verdiği yetkileri kullanma biçimi, oy verme de en belirleyici bir faktör olarak görülüyor. Kuvvetle muhtemel yarışı kazanacak görülen Sayın Erdoğan’ın sonraki hedefi, kendisinden sonra partiyi ve Başbakanlığı iyi yönetecek, insicam içinde Millete hizmet edecek bir yapının teşekkülüdür. Aksi bir durum, herkes için eziyet gibi duruyor. Girdiği her seçim de ortalama yüzde 50 oy almış bir liderin, toplumda karşılığı ve kredisi var demektir. Birlikte hareket etme kabiliyeti korunduğu müddetçe, Haziran 2015 seçimleri de başarıyla sonuçlanacaktır. AK Parti’nin, rahmetli Özal sonrası ANAP’ın durumu ile çok mukayese ediliyor olması, benzer gibi görünse de kanaatimce doğru kıyaslama olmaz. Çünkü ANAP, halk nezdinde itibar kaybetmeye başlamış, Sayın M.Yılmaz’la girdiği her seçimde erime süreci başlamıştı. Öyle ki, 1990 Bayrampaşa Yerel Seçimlerin de aktif olarak çalışmış biri olarak; 292 Milletvekili olan, tek başına iktidarda bulunan ANAP’ın Bakanları, çalışmak için B.Paşaya geldiklerin de teveccüh bulamadıklarından, Cüneyt Arkın’la seçim çalışması yapma durumunda kalmışlardı. Düşünebiliyor mu sunuz iktidarsınız ama zemininiz kaymış, rüzgarınız kesilmiş. Yani, etkisiz yetkili pozisyonundasınız. Oysa AK Parti’nin oy oranı, bulunduğu şartlar, halkın görmüş olduğu hizmet ve siyasi tecrübesi, mevcut siyasi anlayışın devam edeceğini göstermektedir. Yine de ihtiyatlı olunmalı ve istikrar adına“şımarmanın” emaresine bile müsamaha gösterilmemelidir. Çünkü siyaset; “ zor zanaattir ve sehiv secdesi” de yoktur. Bir seçmen olarak “ suya sabuna dokunan”, milletin menfaatine yönelik “ezber bozan”, risk alan, çalışkan, halkın değerleriyle çatışmayan, yeniliklere açık, sabırlı ve yerinde “hiddetli” birine oy vermek herkesin menfaatinedir. Seçim başarıları da, lider profilinin tuttuğunu gösteriyor. Sayın Erdoğan’ın, Belediye Başkanlığı ve Başbakan’lığında aynı yasalar cari olmasına karşın, önceki mevkidaşları ile farklı ve çok iş yapabilme kabiliyeti, kayda değer bir parametredir. Bu ve sonraki seçimde alınacak oy oranı, Türkiye’nin 2023 ve 2071 hedeflerine ulaşmada en önemli dönüm noktalarıdır. Muhakkak herkesin görüşleri kendince değerlidir ve önemlidir. İki seçim de ortak aklın tahakkuk etmesi halinde, Türkiye; bölgesinde güçlü, daha saygın ve küresel oyun kurucu olacaktır. Türkiye’nin küresel oyuncu olması; halkımızın daha müreffeh, mazlumlara kol kanat, dünyaya ise, adalet ve huzurun tesisi için zemin hazırlayacaktır. Ülke ve Millet olarak, bu meziyetlere sahibiz. Şerefli mazinin gölge ve baskısı hep üzerimiz de. Yeter ki aklıselim galip gelsin. Sayın Erdoğan’ın Cumhura Reis olmasına kimler sevinir, kimler üzülür. “Kefeniyle” yola çıkanla mı, yoksa statükoya teslim olup frene basanla mı yeni kazanımlar elde edebiliriz. Asıl mesele burada. 10 Ağustos'ta 53 milyon seçmen, hem kendi geleceği hem de küresel barışın temellerini atacak. Barış ve huzur medeniyetinin inkişafına zemin hazırlayacak. Bütün bu oluşumlar; birer reyle başlayacak ve şerefi milletimize ait olacak.