Dedemin mektuplaşma dili; Osmanlıca
Kadir GURBETCİİnsan küçük bir kainattır. Bütün organları birbirine benzese dahi, eğitimi, inancı, bilgi ve kültürüyle farklı karakterler çizebiliyor. Dernek, vakıf, siyasi parti, Belediye, işveren her ne şekilde olursun, yöneticisinin vizyonuna göre şekilleniyor. Mevzuat ve kanun aynı olsa bile. Sorumluluk sahibi yönetici, kendine çizilmiş sınırları, müessesesi ve halkı için sonuna kadar kullanabilme beceri ve kararlılığına göre başarılı olmaktadır. Tabi olarak, planlama ve ekip çalışması buna ciddi katkı sağlar. Hz. Mevlana’nın: aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşırlar sözü, görüşümüzü doğrular nitelikte. Antalya’da üç gün süren 19. Milli Eğitim Şurası yapıldı. Birçok konu görüşüldü, bir kısmı kabul edildi bir kısmı da ertelendi. Kamuoyunu en çok ilgilendiren ise, malumunuz Osmanlıca. Şura’da, Osmanlıcanın bütün liseler de zorunlu ders olarak okutulması önerisi oy birliğiyle kabul edildi. Osmanlıca; Türkçenin Latin alfabesi yerine, Arap alfabesiyle yazılmasıdır. Arapçada 28, Osmanlıcada çim, je, pe harfleriyle beraber 31 harf mevcut ve sağdan sola yazılır. Bütün diller birbirinden etkilenir. Türkçe; büyük oranda Arapça, Farsça ve Osmanlıcadan etkilenmiştir. İtirazlar daha çok ‘Türkçe’leşmeyen’ kelimeleredir. Osmanlıca ile ilgili konuşan yetkililer daha çok dünya görüşlerine göre tanım yapmaktadırlar. “Bin senelik Türk İslam tarihinin, kültürünün, medeniyetinin, biliminin, felsefesinin oluşturduğu, İslam harflerini alfabe olarak kabul etmiş bir milletin konuşma ve yazı dilidir” tanımı, kapsamlı bir ifade zenginliğine sahip. (İrfan Dergisi) Ayrıca: İlhan Ayverdi: Dil taşıyıcıdır; bir milletin kültürünü, sanatını, imanını, düşünüş sistemini, yaşayış özelliklerini, sahip olduğu değerleri dünden bugüne taşıyan kutsal bir nehir gibidir. İlber Ortaylı: Osmanlıca öyle Fransızca ve Rusça gibi ayrı dil olarak anlaşılamaz, Arap harfleriyle yazılan bir Türkçedir. Dedemizin mektuplaşma dilidir. Birçoğumuzun bu mektupları okutmak için ümmi köylüler gibi adam aradığı gerçektir. Atilla İlhan: Arapça ve Farsçadan da yararlanmış, ama ikisi de olmamış; yeni Türk nesilleri Osmanlıcayı anlayabilmelidir ki, gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilsinler! Özgün bir dil olup, yapay değildir. Bu tanımlar farklı açılardan bakıp, aslında aynı şeyi söyler nitelikte. İsmet İnönü’nün; “harf devriminin tek amacının, Arap- İslam dünyası ile bağları koparmak, geçmişin izlerini silmek, dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Doğal olarak dini eserler eski yazıyla yazılmış olduğundan okunamayacak “ ifadesi yoruma ihtiyaç bırakmayan ve asıl niyetin ne olduğunu ortaya koyan açıklıkta. Bir milleti millet yapan, dini, dili ve tarihidir. Sosyolojik olaylar cetvelle çizilemeyeceği gibi, büyük bir Medeniyet bakiyesi olan millete de ‘ dar gömlek ‘ giydiremezsiniz. Bir ülkenin gelişmesi hem maddi hem de, toplumun ortak kültür ve değerleriyle barışık olmasıyla mümkün olur. Her milletin alfabesi, ses ve kelime kalıpları, şivesi, ağzı farklı olabilir. Bu zenginliktir. Önemli olan halkın buna dokunabilmesi, kabullenip geçmiş- gelecek kurgusu yapabilmesidir. Kısaca, Türkiye’de geçmiş ile gelecek köprüsü kurularak kültürel ve tarihi zenginliğe zemin hazırlanıyor. Bunda yüksünülecek bir durum olmasa gerek. İktidar, halkın beklenti ve makul taleplerini yerine getirdiği ölçüde muktedir olur ve sürdürülebilir bir başarı grafiği oluşturabilir. Başta söylediğimiz gibi lider ve yöneticiler; kendilerine biçilmiş sınır ve sorumlulukları toplumun ortak değer ve gelecek ‘ihya ve inşası’ için esnetebildikleri oranda başarılı ve kalıcı olabilirler. Aksi halde sıradan, izi olamayan, silik bir profil çizilmiş olur. İsteyen bunu isteyen de toplumunu yeni ufuklara yelken açarak taşıyan vizyon çizer. Tarihi de başaranlar yazar..