STK'lar ve vuslat örneği
Kadir GURBETCİKamu otoritesi dışında, birtakım ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal faaliyetleri organize eden, yürüten gönüllü kuruluşlara, sivil toplum kuruluşu (STK) denilmektedir. Hemen her alanda faaliyet gösteren bu kuruluşlar, özellikle kamunun boş bıraktığı, yetişemediği veya kamuyla elbirliği de yaparak ciddi görevler üstlenmektedir. Öyleki STK'lar, devlet, küresel şirketler, finans kuruluşları ve medya ile önemli güç kaynaklarından biri halini gelmiştir. Toplum faydasına çalışmanın yanında, bazı kuruluşlar çok uluslu firma ve teşekküller adına algı operasyonu gibi maksatlarla da kullanılabilmektedir. Nüfusun şehirlere akın ettiği çağımızda, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, eğitim ve ticarette fırsat eşitsizlikleri, adalet, güvenlik, bayındırlık hizmetleri, sağlık, çevre ve insani değerlerin aşınması sebebiyle yerel ve genel siyasi erk, insana yeteri kadar inememektedir. Bu boşluğu da sivil toplum kuruluşları eliyle yapmak kaçınılmaz olmaktadır. Sivil Toplum Kuruluşlarının birlikte bir şeyler başarma duygusu, arkadaşlık, vatan ve millet sevgisi gibi duygularla gönüllü olarak bir araya gelen topluluklar olduğundan, ferdi olarak yapılması güç olan faaliyetlerin, birlikte başarma arzusuyla sinerjiye dönüşebilmektedir. Kısaca Küreselleşmenin hüküm sürdüğü dünyamız için STK' lar sivil yapılanmalar olarak ciddi önem arz etmektedir. Ülkemizde son yıllarda yapılan hukuki düzenlemeler sebebiyle, toplum yararına sivil teşekküller kolay şekilde kurulabilmekte olup, halkımızın da birlikte iş yapma bilinci artmaktadır. Bu konuyu bir örnekle anlatmak gerekirse; Uluslararası Vuslat Derneği ( Vuslat Platformu), 2010 yılında kurulması rağmen, sahasında başarılı olan Akademiyen, İş Adamı, Bürokrat, Belediye Başkanı, Kanaat Önderi, Siyasetcileri, periyodik toplantılarla nitelikli bir dinleyici kitlesiyle buluşturmakta. Yurdışında, STK yöneticileri, işadamları, bürokrat, akademisyen, öğrenci ve entellektüelleri bir araya getiriyor, 'UFUKTAKİ TÜRKİYE' konu başlığı altında enine boyuna müzakere edilmesine zemin hazırlıyor. Son birkaç yıldır, yüzlerce davetlinin iştirakiyle ABANT'ta seçilmiş bir konuyla ilgili, tebliğler, müzakereler, sunum ve konferanslar tertipliyor. Bu yılki Sempozyumun (13-15 Mayıs) konusu 'GENÇLİK ve GELECEĞİ.' Başkan Hamza Cebeci'nin açılış konuşmasından sonra, iki gün boyunca konu müzakere ediliyor, tartışılıyor. Hatırı sayılır sayıda genç söz alıyor, görüşlerini, düşüncelerini aktarma fırsatı buluyor, mikrofonla tanışıyor. Konuşmaların birinde; Mehmet Akif'in Asımın Nesli, Necip Fazıl'ın Büyük Doğu, Ali Ulvi Kurucu'nun Ateşler içinde fakat yanmayan bir gençlik, Ali Fuat Başgil'in Gençlerle Başbaşa, Sezai Karakoç'un Diriliş Nesli, Nurettin Topçu'nun Beklenen Gençlik ile her mütefekkirin bir gençlik tahayyülünun olduğu vurgusu yapıldı. Ayrıca Merhum Nurettin Topçu'nun; Maarif (Eğitim-Öğretim Sistemi), Mektep ve Muallim(Öğretmen) üçlüsünün, bir millet ve medeniyetin ihya ve inşasındaki rolü, başka ülkelerdeki uygulamalarla mukayeseli olarak anlatıldı. İstatistiki verilerden de bahsedilerek, Türkiye'de anaokulundan üniversiteye kadar yirmidört milyon, öğretmen ve akademisyenlerin bir milyon civarında olduğu, bu toplamın ülke nüfusunun yüzde otuzuna isabet ettiği zikredildi. Bu yoğunluğun nitelikli, planlı yapılandırmalarla, insan karkterimize uygun, beklenti ve mefkuremize katkı yapacak, özgüvenli ve dünyayı bilen-yorumlayan bir anlayışla yetiştirilmesiyle faydalı olacağı dile getirildi. Fiziki şartların ( okul, derslik ve düşük yoğuluklu sınıflar) iyileşmesine karşın, niteliğin(keyfiyet) henüz arzu edilen düzeyde olmadığı tartışıldı. Bütün bu ve benzeri toplantıların sonuç bildirgeleri yayınlanıyor ve kitaplaştırılıyor. Şimdi Vuslat Platformu ve benzeri faaliyet gösteren STK'lar olmasaydı, ülke ve insanının faydasına olacak binlerce kişiyi bir araya getirecek, istişare edecek, öğretecek, öğrenecek, duyuracak hangi teşekkül olacaktı. Devlet mi? İyide her iş devletten beklenir mi? O; strateji yapan, vizyon belirleyen, denetleyen, raporlayan konumunda olmalıdır. Resmiyetin dışındaki insanları (sivilleri) teşvik eden, bilgi ve fikri gücün önünü açarak değere dönüştürebilendir. Yetmiş sekiz milyonun tamamı devlettir ve her bir vatandaşımız fayda ve güzellik adına gücü yettiği kadar ülke ve insanın ihya ve inşasına çalışmalıdır. Rol çalmaya gerekte yok, herkesin insanlık adına yapabileceği birçok alan hizmet bekliyor. Ben varsam bu millet ve ülke vardır..